11 Şubat 2013 Pazartesi

158.damla


Havin

Tahttan düşürülmüş bir kentin çocuğuydu Havin,
Hasankeyf gibi boynu bükük, gözü yaşlı
Ve ayakları üryandı;
Yanakları elma kızılı ve derin gamzeliydi,
Dudakları babasının elleri gibi çatlak,
Gözleri annesinin acısı kadar büyüktü.

Karasını bahtından almıştı örgülü, uzun saçları,
Ellerine kına yakılmıştı bileklerine kadar,
Alnına zift çalınmış beyaz güvercinler topluyordu bakışları,
Zülfikardan bir iz yoktu narin, gevrek dudaklarında,
Ana sütü gibi paktı Havin;
Bilmezdi nasıldır sıcaklığı bir başka elin.

Gözünü kan bürümüş bir avcının kurbanıydı o,
Çekmişti elini eteğini umut memleketinden,
Rüyasında bile bir Mem endamı görmemişken
Dudağına Zin Türküsü’nün tınısı yapışmıştı aniden.

Gözlerinin ferini mezar taşlarına bağlamıştı,
Şimdi bin yıl uzunluğundaydı bütün dalgınlıkları,
Her bir hayali küflenmişti avuç içi duldalarında,
Münzeviydi artık karakalem çalışması hayatında.

Geçmişinden kalma tozpembesi yoktu Havin’in,
Gün be gün çatlak alnına sızıyordu geri kalan günleri,
Gözyaşından okyanuslar biriktiriyordu Yusuf Kuyusu gamzelerine,
Ekşimtrak ölümü içmişti, hayatın tatlı şerbeti yerine.

Tamı tamına yirmi yaşındaydı Havin,
Yani ömrünün baharındaydı henüz,
Fakat mevsimlerinin boynunu vurmuştu cellatlar,
Müebbetle zincirlemişlerdi onu zemheri ayına.

Bir zalimin namlusuna ferman düşmüştü sevdiği,
Bu nedenle Havin mütemadiyen ağlıyordu,
Kırık mandallarla asıyordu bir uçuruma geleceğini,
Derd-i yar ile çoğalırken kanayan sol yanından
Gıdım gıdım eriyordu güneş görmeyen tarafından.

24.12.2010 Tbilisi
MaviAda Dergisi 21.sayı
Necip Abdurrahmanoğlu


10 Şubat 2013 Pazar

157.damla

                                                   

Senin ne haddinedir
Beni bir kez anlamak;
Acıyı ben çektiysem
Onun sırrı bendedir.


Necip Abdurrahmanoğlu