18 Ağustos 2013 Pazar

178.damla


 Remezane Dırej, Yeni Almış Olduğum Topum, Tuvalet Penceresi ve Ben

Yıl 2001. Tabi o zamanlar topçu olarak bilindiğim yıllar. Deli dolu top oynuyorum. Mahallede futbol denen gavur icadı, bizim tayfadan soruluyor. Bir takımımız var, dersiniz Barcelona'nın A2'si. Sabah evden bir çıkarız, akşama kadar bıkmadan top oynar, evimizin yolunu bile birbirimize sorarız. Çoğu zaman eve gidip yemek yemek bile aklımıza gelmez. Ama eve gidince, babamızdan eşek sudan gelene kadar dayak yiyeceğimizi de hiç aklımızdan çıkartmayız. 

Ramazan bayramından bir sonraki hafta yeni bir top almışım, tamı tamına 9 milyon 250 liraya. Ertesi gün okuldan sonra yemek yer yemez, yeşil renkli cillop gibi topumu koltuğumun arasına aldım ve göğsümü gere gere sokağa çıktım. Sokakta top oynayacak bir arkadaş ararken baktım Ağrılı Ahmet'in kardeşi Metin evin önündeki merdivenlerde oturuyor. Hemen seslendim, 'Metiiin dedim, gel top oynayalım.' Metin sesimi duyar duymaz koşarak geldi. 'Nerede oynayalım?' diye sorunca, 'Remezane Dıraj’in evinin arkası iyidir.' dedim. Neyse gittik ve Metin’i Remezane Drej’in evinin arkasındaki  küçük alanda kaleye geçirdim. Başladım şut çekmeye. Bir şut, iki şut, üç şut derken bir de baktım topum cuuuk diye açık olan tuvaletin penceresinden içeri girdi. Aha dedim Xale Remezan o topu patlattı! Biraz bekledim baktım, ne gelen var ne giden, ne de bizi kovalayan. Metin dedim, kaldır beni tırmanıp tuvaletin penceresinden içeri gireceğim. Yoksa 9 milyon 250 liralık top, elma soyan 50 kuruşluk bıçağa kurban gidecek. 

Bilen bilir o zamanlar futbol oynuyorum, güreş yapıyorum, atletizm ile uğraşıyorum; yani aklınızın alacağı kadar atletik bir vücuda sahibim. Neyse Metin dediğimi yaptı ve bacaklarımdan tutarak beni kaldırdı. Hemen sincap gibi tırmanıp pencereden tutundum. Daha sonra ayağımla pencereye bastım ve bir yere iyice tutunduktan sonra, ayaklarımı pencereden içeriye iyice sarktım ve bütün vücudumla birlikte içeriye attım kendimi. Baktım top orada öylece duruyor. Onu hemen alıp pencereden dışarı attım. Topu derhal pencereden dışarı attım atmasına ya, şimdi gel de kendini kurtar!

Korkudan kan ter içinde kalmıştım. Her an biri tuvalete gelebilirdi. Ne yapacağımı bilmiyor, sakin olmaya çalışıyordum. Vakit kaybetmeden kapıyı arkadan kilitledim! Pencereye elimi attım. Fakat tuvaletten dışarı çıkmak ne mümkün! Tırmanmaya kalkıyorum kafam evin tavanına çarpıyor! Ayaklarımı pencereden dışarı çıkartamaya çalışıyorum, başaramıyorum. Önce kafamı çıkartsam, kendimi öyle dışarı atsam bu sefer kafa üstü tepe taklak yere çakılacağım. Çok denedim baktım olmuyor. Başladım tuvalette dua etmeye! Dedim ya Rabbi sen beni biliyorsun, çaresizliğimi de görüyorsun. Ne olur beni Remezan'e Dırej'den kurtar. Yoksa o beni burada yakalarsa ölümü eve gönderir. Korkudan nefesim kesilmiş, adeta ölecek gibi olmuştum.

Tek çarem kalmıştı, o da kapıdan dışarı çıkmak! Ama kötü olan bir şey vardı ki tuvalette mahsur kaldığım gün, bir yaz günüydü ve yazın da genellikle bütün odaların kapıları açık olurdu. Ya da insanlar evin içinde oturmak yerine kapılarının önündeki bahçede vakit geçirirlerdi. Fakat artık yapacak bir şey de kalmamıştı. Önce tişörtümle yüzümden akan teri sildim. Sonra din kültürü hocasının döverek ezberlettiği bütün namaz surelerini okumaya başladım. İki dakika sonra baktım evden ses seda gelmiyor. Dedim Allah sesimi duydu sanırım. Tuvaletin kapısını titreyen ellerimle açtım ve baktım ki dış kapı da sonuna kadar açık. Lan Necip dedim, Allah seni seviyor! Vakit kaybetmeden tuvaletten dışarı fişek gibi fırladım. 

Dışarı çıktığımda korkudan nefes nefese kalmıştım. Ama beni gören de olmamıştı. Şansa dışarıda da kimse yoktu. Oysa çok kalabalık bir aileydi Remezene Dırej ailesi. Tamı tamına üç aile bir evde yaşıyordu. Rabbim imdadıma koşup, onların gözlerine perde mi indirmişti ne. Şansıma kimsenin aklına tuvalete gitmek de gelmemişti.

Evden çıkar çıkmaz gittim Metin'in yanına. Metin, dedim; hemen buradan gidiyoruz! Yoksa yemin olsun Xale Remezan bizi yakalamış olsaydı beni de vururdu, seni de vururdu, babamızı da vururdu. 

Tövbe ettim ve bir daha da Remezane Dırejin evininin arkasındaki o alanda kendi topumla oynamadım. :))

(Not: Burada yazdıklarımdan yola çıkarak rahmetli Xale Remezane Drej'i (Uzun Ramazan Dayı) çok farklı tahayyül edebilirsiniz. Fakat o, cüssesinin ve endamının aksine olabildiğine sevecen ve babacan bir insandı. Bir 90'ın üzerindeki boyunun ve geniş kalıbının arkasına sakladığı Konya Ovası genişliğindeki şefkatini tatlı tebessümünde görmek her zaman mümkündü. Onun olduğu yerde bütün mahalle kendini güvende hissederdi. Evlerinin önünü yıllarca çocuk parkı, futbol sahası ve dövüş ringi gibi kullanmamıza rağmen bir kere olsun kötü bir söz kullandığı duyulmamıştır. O, eline geçirdiği sopa ile bizi yalandan kovalar, sonra gülerek arkasını döner giderdi. Xale Remezan, mahallede ölümüne en çok üzüldüğüm yaşlıydı. Oysa eski zihniyetin bir an önce yıkılması, mahalledeki gençlerimizin geri ve cahil kafalı yaşlılardan biran önce kurtulması için yıllarca dua etmiştim. Çünkü mahalledeki bütün olaylar ve kavgalar onların zihniyetinin gölgesinde yetişen gençler tarafından çıkarılıyordu.)

2 yorum:

  1. kendi topunuzla oynamamaya yemin etmişsiniz, akıllıca:)

    okurken ben ter döktüm bu arada:p
    N.Narda

    YanıtlaSil
  2. evet, sadece başka arkadaşların topuyla oynadım o olaydan sonra :)

    YanıtlaSil