Remezane Dırej, Yeni Almış Olduğum Topum, Tuvalet Penceresi ve Ben
Yıl
2001. Tabi o zamanlar topçu olarak bilindiğim yıllar. Deli dolu top
oynuyorum. Mahallede futbol denen gavur icadı, bizim tayfadan soruluyor.
Bir takımımız var, dersiniz Barcelona'nın A2'si. Sabah evden bir
çıkarız, akşama kadar bıkmadan top oynar, evimizin yolunu bile
birbirimize sorarız. Çoğu zaman eve gidip yemek yemek bile aklımıza
gelmez. Ama eve gidince, babamızdan eşek sudan gelene kadar dayak
yiyeceğimizi de hiç aklımızdan çıkartmayız.
Ramazan
bayramından bir sonraki hafta yeni bir top almışım, tamı tamına 9
milyon 250 liraya. Ertesi gün okuldan sonra yemek yer yemez, yeşil
renkli cillop gibi topumu koltuğumun arasına aldım ve göğsümü gere gere
sokağa çıktım. Sokakta top oynayacak bir arkadaş ararken baktım Ağrılı
Ahmet'in kardeşi Metin evin önündeki merdivenlerde oturuyor. Hemen
seslendim, 'Metiiin dedim, gel top oynayalım.' Metin sesimi duyar duymaz
koşarak geldi. 'Nerede oynayalım?' diye sorunca, 'Remezane Dıraj’in
evinin arkası iyidir.' dedim. Neyse gittik ve Metin’i Remezane Drej’in
evinin arkasındaki küçük alanda kaleye geçirdim. Başladım şut çekmeye.
Bir şut, iki şut, üç şut derken bir de baktım topum cuuuk diye açık olan
tuvaletin penceresinden içeri girdi. Aha dedim Xale Remezan o topu
patlattı! Biraz bekledim baktım, ne gelen var ne giden, ne de bizi
kovalayan. Metin dedim, kaldır beni tırmanıp tuvaletin penceresinden
içeri gireceğim. Yoksa 9 milyon 250 liralık top, elma soyan 50 kuruşluk
bıçağa kurban gidecek.
Bilen
bilir o zamanlar futbol oynuyorum, güreş yapıyorum, atletizm ile
uğraşıyorum; yani aklınızın alacağı kadar atletik bir vücuda sahibim.
Neyse Metin dediğimi yaptı ve bacaklarımdan tutarak beni kaldırdı. Hemen
sincap gibi tırmanıp pencereden tutundum. Daha sonra ayağımla pencereye
bastım ve bir yere iyice tutunduktan sonra, ayaklarımı pencereden
içeriye iyice sarktım ve bütün vücudumla birlikte içeriye attım kendimi.
Baktım top orada öylece duruyor. Onu hemen alıp pencereden dışarı
attım. Topu derhal pencereden dışarı attım atmasına ya, şimdi gel de
kendini kurtar!
Korkudan
kan ter içinde kalmıştım. Her an biri tuvalete gelebilirdi. Ne
yapacağımı bilmiyor, sakin olmaya çalışıyordum. Vakit kaybetmeden kapıyı
arkadan kilitledim! Pencereye elimi attım. Fakat tuvaletten dışarı
çıkmak ne mümkün! Tırmanmaya kalkıyorum kafam evin tavanına çarpıyor!
Ayaklarımı pencereden dışarı çıkartamaya çalışıyorum, başaramıyorum.
Önce kafamı çıkartsam, kendimi öyle dışarı atsam bu sefer kafa üstü tepe
taklak yere çakılacağım. Çok denedim baktım olmuyor. Başladım tuvalette
dua etmeye! Dedim ya Rabbi sen beni biliyorsun, çaresizliğimi de
görüyorsun. Ne olur beni Remezan'e Dırej'den kurtar. Yoksa o beni burada
yakalarsa ölümü eve gönderir. Korkudan nefesim kesilmiş, adeta ölecek
gibi olmuştum.
Tek
çarem kalmıştı, o da kapıdan dışarı çıkmak! Ama kötü olan bir şey vardı
ki tuvalette mahsur kaldığım gün, bir yaz günüydü ve yazın da
genellikle bütün odaların kapıları açık olurdu. Ya da insanlar evin
içinde oturmak yerine kapılarının önündeki bahçede vakit geçirirlerdi. Fakat
artık yapacak bir şey de kalmamıştı. Önce tişörtümle yüzümden akan teri
sildim. Sonra din kültürü hocasının döverek ezberlettiği bütün namaz
surelerini okumaya başladım. İki dakika sonra baktım evden ses seda
gelmiyor. Dedim Allah sesimi duydu sanırım. Tuvaletin kapısını titreyen
ellerimle açtım ve baktım ki dış kapı da sonuna kadar açık. Lan Necip
dedim, Allah seni seviyor! Vakit kaybetmeden tuvaletten dışarı fişek
gibi fırladım.
Dışarı
çıktığımda korkudan nefes nefese kalmıştım. Ama beni gören de
olmamıştı. Şansa dışarıda da kimse yoktu. Oysa çok kalabalık bir aileydi
Remezene Dırej ailesi. Tamı tamına üç aile bir evde yaşıyordu. Rabbim
imdadıma koşup, onların gözlerine perde mi indirmişti ne. Şansıma
kimsenin aklına tuvalete gitmek de gelmemişti.
Evden
çıkar çıkmaz gittim Metin'in yanına. Metin, dedim; hemen buradan
gidiyoruz! Yoksa yemin olsun Xale Remezan bizi yakalamış olsaydı beni de
vururdu, seni de vururdu, babamızı da vururdu.
Tövbe ettim ve bir daha da Remezane Dırejin evininin arkasındaki o alanda kendi topumla oynamadım. :))
(Not: Burada
yazdıklarımdan yola çıkarak rahmetli Xale Remezane Drej'i (Uzun Ramazan
Dayı) çok farklı tahayyül edebilirsiniz. Fakat o, cüssesinin ve
endamının aksine olabildiğine sevecen ve babacan bir insandı. Bir 90'ın
üzerindeki boyunun ve geniş kalıbının arkasına sakladığı Konya Ovası
genişliğindeki şefkatini tatlı tebessümünde görmek her zaman mümkündü.
Onun olduğu yerde bütün mahalle kendini güvende hissederdi. Evlerinin
önünü yıllarca çocuk parkı, futbol sahası ve dövüş ringi gibi kullanmamıza
rağmen bir kere olsun kötü bir söz kullandığı duyulmamıştır. O, eline
geçirdiği sopa ile bizi yalandan kovalar, sonra gülerek arkasını döner
giderdi. Xale Remezan, mahallede ölümüne en çok üzüldüğüm yaşlıydı. Oysa
eski zihniyetin bir an önce yıkılması, mahalledeki gençlerimizin geri
ve cahil kafalı yaşlılardan biran önce kurtulması için yıllarca dua
etmiştim. Çünkü mahalledeki bütün olaylar ve kavgalar onların
zihniyetinin gölgesinde yetişen gençler tarafından çıkarılıyordu.)
|
kendi topunuzla oynamamaya yemin etmişsiniz, akıllıca:)
YanıtlaSilokurken ben ter döktüm bu arada:p
N.Narda
evet, sadece başka arkadaşların topuyla oynadım o olaydan sonra :)
YanıtlaSil