Nigar Abla
Nigar abla dün pazara diye yola çıkmıştı,
Yanına üç-beş kuruş ve boş bir sepet almıştı.
Malum sakızını her zamanki gibi çiğniyordu,
Dünya bozulsa umurumda değil diyordu.
Bakır bilezikleri şakırdıyordu ince bileklerinde,
Baldır bacak dışarıdaydı yırtmaçlı eteğinde.
Mağrur mağrur yürüyordu başındaki topuzuyla,
Bulutlara çıkmıştı bir kırk beşlik boyuyla.
Kadın-erkek, çoluk-çocuk herkes ona bakıyordu,
Nigar abla aldırmaz! Nil gibi akıyordu.
Kocası işten geliyordu, onu görünce yanaştı:
- hanım ne yöne?
- pazara uğrayacaktım biraz, hem sana ne?
Bu sözden sonra bir şey söylemek gelmedi adamın içinden,
Başını eğebildiğince eğdi, utanmış olacaktı ki ahaliden.
Utancından yere batmıştı, dev cüssesi adamın,
Lakin çenesi durmak bilmiyordu, galiz lisanlı kadının.
Kadın zerre kadar bilmiyordu kocasının kıymetini,
Gel gör ki adam derisiyle kalmış, inşaatlarda eritmişti
etini.
Adam düşündü: şu karıyı içeri alıp bir güzel döveyim mi?
dedi,
Lakin dayak eşekler içindi insanlar dövülmezdi.
2010 İnegöl
Necip Abdurrahmanoğlu